Panenka penaltısı, Zidane dönüşü, Yugoslav faulü gibi futbol jargonumuza yerleşmiş bir deyim Dinamo Kiev karambolü..
2010-2011 sezonunda Q7’li, E17’li, çeteli meteli pek fiyakalı takımıyla Beşiktaş, Porto’yla dişe diş oynadıktan sonra Avrupa Ligi’nde Dinamo Kiev’le eşleşmişti. Artık Lobanovski’nin 80’lerdeki ve 90’ların sonundaki harika takımlarından eser kalmayan Kiev eşleşmesi, ilk etapta soğuk hava dışında çok da endişe uyandırmamıştı. Hatta Beşiktaş taraftarının kafasındaki esas soru, bir sonraki turda Arap sermayeli Manchester City’i eleyip eleyemeyecekleriydi. Dinamo Kiev’le oynanan iki maç bu sorulara da hızlıca derman oldu. Ukraynalı ekip iki maçı da 4 gol atarak farklı kazanmıştı.
Bir sonraki sezon talihin bir oyunuyla iki ekip yine Avrupa Ligi’nde, bu sefer gruplarda karşı karşıya geldi. Beşiktaş, grubu İngiliz Stoke City’nin önünde lider tamamlarken Dinamo Kiev 3. sırada kaldı ve turnuvadan elendi. Ancak akıllarda ne bir önceki sezonun rövanşının alınmış olması, ne Stoke City’nin pis ve sert defansı ne de başka bir şey kaldı. Unutulmayan, 20 saniye boyunca sona ermeyen Kiev korneri, kalecisinden stoperine kafa göz her uzvu kullanarak Beşiktaş kalesine gönderilen 7 şut ve her şeye rağmen mucizevi bir biçimde çizgiyi geçmeyen top oldu. Rivayet odur ki, o akşam takım otobüsüyle Ümraniye’ye dönerlerken, kaleci Cenk panik içerisinde etrafı kolaçan edip gelebilecek şutları kolluyordu.